Son derece tembel ve bir o kadar da keyfinin efendisi bir blogger olduğumdan, uzun zamandır aklımın derinliklerinden bana göz kırpan Beyrut gezisi yazımı erteliyordum. Bir bahar akşamı, balkonumda, tatil hayalleri ile raks etmekte iken, hem biraz özlem çeken bünyeme avuntu olsun diye hem de bir yerlerde ''bu Beyrut nedir, ne değildir'' diyerek merak edenlere hizmet olsun diye, geçtim bilgisayarın başına başladım yazmaya. Zira seyahatimin üzerinden yaklaşık 1,5 sene gibi bir zaman geçmesinden mütevellit, balık hafızamda kalanlarla idare edecek lakin şüphesiz oldukça faideli bilgiler edineceksiniz.
Bir çırpıda herşeyleri yazmaya üşeneceğimden, tercihimi dürüst olmaktan yana kullanıyor ve yazıyı en az iki parçaya bölmeyi tercih ediyorum. En azından şimdilik :)))
Efendim başlangıç olarak aklınızda ''Neden Beyrut'' tadında bir soru varsa, hiç düşünmeden hatta nefes bile almadan vereceğim ilk cevap şüphesiz, vizesiz ulaşım kolaylığı ve genel olarak biçilen uygun tur fiyatları olurdu.
Bendeniz hali hazırda ikamet etmekte olduğum İstanbul'dan yaklaşık 1 saat 45 dk. süren bir uçak yolculuğu ile Lübnan'ın başkenti Beyrut'a sağ salim ulaştım. Yaşadığımız türbülansa ve bana yaşattığı 3,5'luk duygulara buradan ayrıca selam ederim. Neyse konumuza dönelim. Otelimiz, Beyrut'un en ünlü caddesi olarak tanınan Hamra Street üzerinde olduğundan, 3 gece 4 gün süren seyahatimin büyük bir bölümünü bu güzergahta geçirdim diyebilirim. Hamra, ülkenin en lüks araçlarını ve en şaaşalı kadınlarını görebileceğiniz yerlerin başında gelmekte. Gerçekten her biri adeta birer Kim Kardashian üstelik Pazar günleri, eşorfmanlar içerisinde bile... Tüm bu detaylardan yazının ikinci kısmında bolca bahsedeceğim.
Sizlere Beyrut izlenimlerini, adeta bir Vedat Milor edasında, hafızama ve gönlüme nokta atışı yapan yemek kültüründen bahsederek, aktarmaya başlayacağım. Gitmeden önce yapmış olduğum araştırmalarda, bu konuya dair pek çok tavsiye ve iddalı cümle ile karşılaşmıştım ve olayı yerinde inceleyince hiçte haksız olmadıklarını anladım. Gerçekten göz ardı edilemeyecek muhteşemlikte bir mutfak kültürüne sahipler. İnanılmaz lezzetli mezeler, kebaplar ve tadı asla ama asla damağımdan gitmeyen ''Falafel''.... Namını öncelerde çokçana duyduğum ve ne şanslıyım ki anavatanında tatma imkanı bulduğum bu lezzete, en fazla 2 euro vererek, neredeyse her köşe başında sahip olabilirsiniz. Sanırım Beyrut'ta yemek yemenin son derece ''ucuz'' olduğu konusunu burada kapatabiliriz :)))
Falafel, gerçekten o kadar lezzetli ve doyurucu ki, bir yandan ikinci porsiyon için sıraya girerken, bir yandan da bu kadar ucuza nasıl bu kadar lezzetli birşey yediğinize şaşırıyor olacaksınız. Benden söylemesi.
Gönlümde en az falafel kadar yer eden, bu minik pidecikler, Beyrut'ta neredeyse bütün pastanelerde ve restaurantlarda servis edilmekte. İçleri kıymalı bir karışım ile doldurulmuş bu küçük pideler, ''kendisi küçük ama işlevi büyük'' deyimin adeta sözlük anlamı diyebilirim. Lütfen teker teker ve üzerlerine limon sıkarak tüketiniz ve gelirken bana 1kg. kadar getiriniz. Ciddiyim.
Beyrut'un yemek kültürüne dair bir iki satırda olsa birşeyler bakınan herkesin karşısına çıkan ''Humus'' ise övmelere doyamayacağım bir başka yerel güzellik. Gittiğiniz her restaurantta anında önünüze servis edilen bu mezeyi yerinde denemeden ortamlarda pek konuşmayın derim. Alışık olduğumuzun dışında, üzerinde küçük et parçaları ve dolma fıstıkla ikram ediliyor ve kalbinizi anında fethedebiliyor. Not edin!
Urfa'da, Antep'te henüz kebap yemek nasip olmadı ama onlarla boy ölçüşebilecek nitelikte olduklarına inandığım kebaplar da mutlaka denemeniz gerekenler arasında.
Üzülerek adının ne olduğunu unuttuğum fakat tadı hala dün gibi damağımda olan, hafif ekşiliği ile beni benden alan ve genellikle bütün restaurantlarda siz istemeden dahi masanıza servis edilen bu küçük yeşillikleri mutlaka ama mutluka deneyin. Pişman olmazsınız.
Ve elbet konumuz yemek iken asla bahsetmeden geçemeyeceğim bir başka nokta ise, Beyrut'un en ünlü caddesi olan Hamra Caddesi'ni bir boydan bir boya ele geçirmiş ''Barbar Büfe'' kolonisi.... Ülkemizde adım başı türeyen Marmaris Büfe'lerden haberdar olanlar ne demek istediğimi kolayca anlamıştır diye düşünüyorum. Adamlar taze sıkılmış binbir çeşit meyve suyundan, aklınıza gelebilecek her türlü sakatatla hazırladıkları sandviçlere ya da yerel lezzetlere kadar birçok dalda yanyana dizilmiş, ufak büfeler halinde hizmet veriyorlar. Elbette şaşırtıcı derecede uygun fiyatlarla ve elbette şaşırtıcı derecede uzun kuyruklarla. Falafel'i burada denemenizi özellikle tavsiye ederim...
Ayılıp bayıldığımız, bununla yetinmeyip dönerken memlekete taşıdığımız bir başka lokal tat, Beyrut'un meşhur birası ''Almaza''. Gerek gittiğimiz cafe-restaurantlarda, gerekse barlarda bira denilince ilk akla gelen bu tat bizden tam not aldı. Halen resmini görünce duygulanırım o derece. Beyrut'ta rakı demek ''Arak'' demek... Lokal bir tat. Benim için asla bir Yeni Rakı değil. Konusunu bile etmem o derece :)))
Gitmişken denemeden gelmeyin diyebileceğim tatlar aşağı yukarı bunlardı.. Sıradaki bölüm yediklerinizi nasıl eritebileceğinize dair olacak. Beyrut sokaklarında uzuuuun bir tura çıkacak ve bu defa mutalaka görmeniz gereken yerleri okuyacaksınız.
Heyecanla bekleyiniz :))))
''.''
0 yorum:
Yorum Gönder